13 Mayıs 2019

The Creative Brain


yemek arkasına izlenecek dublajlı belgeseller bitti, altyazılılara geçtim ama altyazılı pek gitmiyor, yarısı okunuyor yarısı kaçıyor gibi. bir de üzerinden vakit geçince biraz gümbürtüye gitmiş olabilir. belgeselde de öyle çok aşırı bir bilgi yok ama yaratıcılık olayına eğilmişler. bir taraftan ilginç bilgiler var, diğer taraftan biraz abartmışlar. pek olayı çözdükleri söylenemez. tüm insanlarda olan bir mefum olarak ortaya koymuşlar ama bu açıklamaktan öte. görüntülerde fazla bir şey yok. esaretin bedeli filminden abimiz vardı. o da enterasan aslında. diğer tipler, hele hele belgesel kapağındaki salak popçu karıları yaratıcı olarak lanse etmelerini de esefle kınadım. imdb bilgisi yok. netflix bu belgesele pek ihtimam göstermemiş zaten.

--- spoiler ---

.o bahsettiğim karılar güvenli ortamlarından çıkmışlar da o yüzden çok yaratıcılarmış. farklı bir karakter yaratmışlar da şunlar bunlar. diğer bir tanesi de albüm çıkarttıktan sonra bırakmış bu işleri, yemek yapmaya geçmiş. aşçı olarak yaratıcılık yeteneklerini kullanmış. ulan salak mısın? konforlu alandan çıkmak derken bunlar çok yanlış anlamış. hem sevmemiş demek. sevse müziğe falan devam ederdi.

.beyin ile ilgili kısımlarda enterasan bilgiler vardı. sunucu eleman bu işin uzmanıysa bile bana tatmin edici gelmedi. öncelikle hayvan beyinlerinin daha basit yapısında, giriş ve çıkış verileri işleyen bölgeler hemen yakınmış. o yüzden hayvanlar yemek gördüklerinde verdikleri tepki standartmış. insan beyninde bilgilerin giriş ve davranışların çıkış bölgeleri birbirinden daha uzakmış. bu yüzden araya bir şeyler koyabiliyorlarmış. input ve output olarak anlattıydı bunları işte. direkt çıkış vermediğin zaman, araya yaratıcılık katabiliyorlarmış. yine yemeği yiyorsun ama süslüyorsun demeye getiriyorlar.

.yaratıcılıkla ilgilenen kısm beynin frontal lobu dedikleri kısımmış da öyle bunu sallıyorlar gibi. alındaki ön kısımda bulunan yerler, insanın hayal kurmasını sağlıyormuş. tasarlama ve olmayan şeyleri düşünme becerisi de esasında yaratıcılığın kökeniymiş.

.lakin yoktan var edemezmiş, yaratıcılık yoktan var etme demek değilmiş. böyle anlatıyorlar. mevcut verileri harmanlayarak yeni bir şey yaratmakmış. bir açıdan doğru ama diğer taraftan devamlı aynı şeyler harmanlanmış olsa, yeni şeyler ortaya çıkmamış olsa aynı şeyler olmaz mıydı? tabii örneğin seslerin kombinasyonları, yeni ses yaratmasan bile sonsuzdur. aynı şekil kelimelerin kombinasyonları da hikayeler anlatır. bunlara göre bakınca belki doğru ama temel taşlar haricinde bir fikri bölüp parçalayıp tekrardan sunmak bir yere kadar diyorum.

.art of design serisinde mimar olan bir tip vardı. onu da tekrar gösterdiler. yaptığı işlerde bu bölüp parçalamayı çok yapıyormış. şimdi işleri de çok iyimiş. dünya ticaret merkezini yapıyormuş. yaratıcılık için kendilerini konuşturdular işte.

.hapishane meseleleri de fena değildi. esaretin bedeli abimiz hapishane ahalisi ile film yüzünden mi tanışmış? orasını söylemediler ama mahkumlara yazarlık yaptırıp insanların hayatlarını güzelleştirmeleri her ne kadar takdire şayan olsa da yeterli değil gibi görünüyor. diğer taraftan bir şeyler yaratmanın insanın gönlünü ferahlattığı hissini de görmezden gelmiyorlar. herkese rehabilite açısından yaratım faaliyeti tavsiye ediyorlar ki bunlara katılmamak mümkün değil.

.risk alın, konforlu alanınızdan çıkın, yeni yollar arayın filan diyerek de belgeseli bitiyorlar. ne bileyim bir taraftan doğru ama diğer taraftan işi gücü bırakıp aşçı olmaya da gerek yok. yani yaratıcılık artsın diye başka yollar da mümkün, bu kadar da abartmaya gerek yok.

--- spoiler ---