30 Ekim 2013

Nothing But the Truth


ne yalan söyleyeyim Kate Beckinsale ve Vera Farmiga adlı hanım oyuncuları görünce dayanamadım izledim. hani cürretkar sahneler falan da görmedim ya öyle artık önden bir araştırma falan yapmadan izlemiş bulundum, çok da pişman değilim. sonunu beğenmedim ama film hoştu diyebilirim, müzikleri hoştu. muhabbetler hoştu, sonunda boşa götürmeseler daha da iyi olacaktı ya işte, gazetecilik üzerine bir film diyelim.

--- spoiler ---

.sonunda kaynağı kim çıkacak ulen diye insan merakla izliyor ama ilk sahnelerdeki o olayın neden gösterildiği ortaya çıkıyor. ajanımızın küçük kızı söylemiş. şimdi bu yüzden filmle hoşlaşamadım. tamam beklenilmeyen bir şey ama koskoca ajansın arkadaş nasıl küçük kızına durumu söylersin? nereye gittiğini, ne yaptığını ve tartışmaları falan nasıl bilir. bu çok saçma geldi bana.

.diğer tarafta gazetecilik etiğidir, prensiplerdir diye kıçlarını yırttılar. şimdi neyi açıkladığını bilmeyen küçük kızdan haber almak bununla bağdaşıyormuymuş gerçekten? araştırmak lazım ama bana saçma geldi. sonuçta neyi açıkladığını bilmiyor, kadın bildiğin suçluymuş gerçekten.

.baştan sona vatana ihanettir, devletin güvenliğidir meseleleri mi? yoksa haber alma özgürlüğü mü falan gibi gidecek sanıyor insan. sonlara doğru dağıtmaya başlıyorlar. kadın bir türlü hapishaneden çıkamıyor. her şeylere razı oluyor, en sonunda da iki yıllık cezaya razı oluyor ve film öyle bitiyor. 

.devletin güvenliği esastır sonucu çıkıyor buradan, prensip meseleleri güme gidiyor. hani ters köşe oluyor insan belki ama film bu meseleleri yüceltmek için bir işe yaramıyorsa da ne işe yarar bilemedim.

--- spoiler ---