16 Nisan 2019

Struggle: The Life and Lost Art of Szukalski


pek alakam yok ama bir adet heykeltıraş belgeseli gördüm, baktım türkçe dublajı var, ben bunu yemek yerken izlerim dedim ve parça parça bitirdim. bu sefer izlediğim kadar yazdığım için uzun oldu. tabii içerik olarak da bir sürü enteresan olay olan bir belgesel. tabii işin üzücü kısmını bunu leonardo dicaprio'nun yapması. bu tipi tanımıyor olmasa belgeseli olmayacak, en azından duyulur olmayacak, sonunda kokuşmuş amerikan kültürüne böylece teslim olmuş oldu. aykırı abileri bu şekilde tüketim malzemesi olarak izlemek bir taraftan üzücü bir olay. bunları yaparken umursamıyorlar, adam tam tersine bir şey söylese bile bunu izlettikleri mecralar para kazanmış oluyor. tabii adamın çalkantılı hayatı, fikir değiştirmeleri, hataları falanı filanı derken de o kadar da mühim bir insan olmadığını anlıyoruz. izlemek için ilginç, hayat hikayesi olarak ilginç, sanat ve yaratıcılık için de faideli bir belgesel diyebilirim.

--- spoiler ---

.adam aykırı bir insan evladı. bu her türlü çok güzel bir olay ama bu adamı dünya çapında bir belgesele koymak, netflix'e koymak ancak leonardo dicaprio sayesinde oluyor gibi. bu da üzücü bir olay. mecburi bir olay belki onu da bilemiyorum ama hayata dair umutsuzluğa düşülmesine sebep olan bir olay. veletken fotoğrafları var. şimdiye zaten ölmüş gitmiştir.

.megalomanlarda bile bu kadar megolamanlık yoktur diyorlar. belki dozunu kaçırmış olabilir ama güzel eserleri var. görsel sanatlardan, heykellerden ve tabii anlattıklarından fazla anlamam ama diyor ki bir fikirle başlamalısın. ne kadar doğru demiş. kimseyi dinleme demiş. hepsi doğru bunların. bilgeliği her insan kendi baş parmağından emmeli demiş. abartılmış örneklerle söylerken bile sanat yapmış abimiz.

.en acayip hikayesi babasının cesedini parçalamış olması. doğru mu anladım bilmiyorum ama anatomiyi babasından öğrenmiş. böyle anlatıyorlar. adama bir araba çarpmış. yolun ortasında yamulmuş gitmiş. bu adam da cesedi parçalara ayırmış. babamı çok severdim diyor ama anlamadım b,r manyaklık avr bu işte. 

.çocukken kendi yazısını bulmuş. latin alfabesini kendi stiliyle ifade etmiş. öğretmenleri kızarken, babası onu korumuş. yani araları o kadar da kötü olmasa gerek. bu bizim başımıza gelse, o baba dayağını yemiştik yani. eğitimin insanları tek düze hale getirdiğinden bahsediyor ki bunda da haklı. abinin haklı olmadığı bir şey yok.

.etrafında amerikanın o dönem yeraltı edebiyatından çizerler varmış. bir tane kolleksiyoner keşfetmiş gibi, kitap falan da basmış ama adam hep daha büyük işler istemiş. kitaptan sonra müzeler keşfeder zannetmişler ama kimse keşfetmemiş. adam böyle gelmiş, meşhur olamadığını görerek ölmüş gitmiş. o da üzücü herhalde. çağın en büyük heykeltıraşı olarak gösteriyorlar. artık ne kadar doğru bilemiyorum.

.abimizde seks olayı da tavandaymış. yanına karılar gelince yüzü gülmüş. küçükken güneşi severmiş. dik dik bakarmış. korneasında bir delik oluşmuş. bu nasıl kafa lan? kimse dememiş yapma oğlum diye. bir taraftan tek düzelik, diğer taraftan sağlığını korumak anlamına geliyor. tüm yaratıcılık enerjisini seksten alırız demiş. bu da doğru olabilir ama tanrılar sofrasında oturma, çizerken diz çöküp dua et demesi de ayrı bir olay. ikisi birbirini pek tutmuyor sanki.

.polonyalı bir abimiz, yahudi karşıtlığı varmış. siyasi meseleleri biraz karışıkmış. netten biraz bakınca gördüm. belgeselin başlangıç kısımlarında en son polonyaya geri dönme kısmında kalmıştım. amerikalıar iyi gözle bakmıyor. hafiften nazilik damarı olduğundan olabilir. ingilizlere karşı olmasından olabilir. genel bir aykırı duruşu var işte.

.hayat hikayesi sıkıntılı. ilk zengin bir karı bulmuş kendine ama kadın frijit çıkmış. sevişmeyi şeytani bir şey olarak görüyormuş. hastalığın detayını bulmuyorum ama acı çektiğinden falan herhalde. adam da hemen boşamış, parasız pulsuz kalmış yine. babası öldükten sonra da bir hafta yiyecek bir şey bulamadığı olurmuş. böyle bir hayat yaşamış ama kimselerden yardım istememiş. en azından böyle anlatıyor. birisi çıkıp da benden yardım istedi diyemez sanırım.

.sonra mustakbel eşi ile tanışmış. elli sene hiç kavga etmemişler. işin garibi karının suratı ile adamın suratı nerdeyse aynı. bu da kendine aşık olmuş diye yorumlanmasına sebep olmuş. adamdaki narsistlik resmen çığır açıcı düzeyde ama çok ilginç işte.

.ayrıca kelimelere ilgisi varmış. kelimelerin kökenlerini nuh tufanı sonrası ortak dil ile açıklayan, zermatism diye bir şey kurmuşmuş. belgeselde demediler bunu ama kelimeleri inceletiyorlardı. 

.antik amerikalı kültürleri incelemiş. onlar ile amerikayı birleştirmek biraz saçma bir fikir. amerikayı dünyanın kurtuluşu olarak görmüş ama güncel halinden bahsetmiyor olmalı. mevzu siyasi boyuta geçince lan bunun aklında tilkiler dolanıyor hissine kapılıyorsunuz.

.kolları kısa olan insanları farklı bir tür gibi düşünmüş ya da buna benzer bir şey söylüyor. hitler kafası biraz kendisine bulaşmış, bunu zaten saklamamış. bir taraftan öyle anlaşılacağını da düşünmemiş gibi ama tam emin değilim. hem ingilizleri hem yahudileri karşısına almış, belki de ondan polonyalı dövmecilere kalmış olabilir.

.abimiz kendinden başkasını beğenmiyormuş. kötü bir şey değil ama adamla biraz dalga geçiyorlar gibi. picasso'ya veriyor veriştiriyor. ben de bir şey anlamıyorum picasso'dan ama adamın rakibi gibi olunca o kadar iyi duyulmuyor. müzenin tekiyle görüşmeye gidiyor. kimsenin karşısında boyun eğme diye adama saygısızlık ediyor. bu sanat seviciler sıkıntılı insanlar, bir şeye verilen değeri sorgulamak ayrı kendini bir konuma koymak ayrı.

.kendisi sanatçı peygamber rolündeymiş. bir klan kuralım falan diyor. hepsi aynı kıyafet, aynı saç kesimi olacakmış. ne yaptıklarını bilmiyoruz ama bir nevi tarikat lideri gibi de, benzer bir yaklaşım var. yakın zamanda osho'yu izlediydim. ona benzer bir eda da sezdim niyeyse. 

.polonyalılık meselesi yüzünden yurdunda kabul görmemiş. onlar çok kültürlülük seviyormuş, bu ulusalcı imiş. katoliklere, dinlere, artık kim varsa önüne katmış karıştırmış. bu kadar fevri olmasa belki bir şeyler becerecekmiş. vakti zamanında ses de getirmiş ama olmamış işte. oldurmayan allah oldurmamış.

.adamın tekniği, önce üç boyutlu olarak kafasında canlandırması, sonra onu çevirip güzel açısını yakalaması, yakaladığı bu açının da noktalarını malzemesinin üzerine tek tek koyarak birleştirmesiymiş. heykeltıraşlıktan hiç anlamıyorum ama bir taraftan inanılmaz bir yetenek. keşke abimiz kafayı yemek yerine daha yapıcı şeyler yapsaymış.

.izledikçe adamdan soğuyorum. edası biraz yumuşak gibi ama çok kendini beğenmiş. nasıl ikisini bir araya getirmiş böyle. biraz insafsız bir yorum oldu ama böyle sanki içinden insanlarla dalga geçiyormuş havası var, belki sıkıntısı odur. bir insan neden böyle bir yol izlesin ki? madem her şeye karşısın neden onların yolunda oldun?

.amerika meselesi zaten çok haysiyetsiz bir iş. devamlı eleştiriyor iyi güzel ama adam king kong filminde dekor falan yapmış. 1930'lardaki filmde yapmış. kayalar bir acayip görünüyor, bunun eseriymiş. çok para veriyorlar diye yapmış. hani erdeme ne oldu abi?

.amerikan kültürü yoktur diyor. hiçbir şey üretmeyen boş insanlarsınız demeye getiriyor. haklı olabilir, insanları gütmek için günden güne aptallaştırdıklarını söylüyor ki amerikan halkı özelinde yüzde yüz haklıdır ama sen ne yapıyorsun abi? film sektörüne girmek istememiş ama devamlı bir sıkıntısı varmış gibi koşturmuş.

.bir kaç kez polonyoya geri dönmüş, gençliğinde bunu yapmış. bir seferinde tüm eserlerini toplayıp gitmiş. devlet destekli, devlet sanatçısı bile olmuş. etrafında bir sürü insanlar toparlarnmış, yüceltmişler, iyi yapmışlar ama sonu yine hüsran olmuş. bu süreci nasıl idare edememiş? adam polonyada ulusalcı, amerikada liberal oluyormuş. biraz omurgasızlık var sanırım ama çok da dik duruyor. nasıl bir model bu böyle yahu. ilginç bir karakter.

.adama kıyamadım şimdi. ben vatanı olmayan vatanseverim diye gözyaşı döküyor. de salak mısın lan sen? nasıl bir kafaymış bu? hitler'den heykel yapsana teklifi gelmiş, kabul etmiş ama balerinli bir heykel yapmış. kendince dalga mı geçmiş. hadi hitler alman, onu sevmez ama yahudi karşıtlığı varmış.

.polonyanın o dönemki kötü durumunu yahudilere bağlamış, aynı hitler kafası ve kurduğu cemiyet yüzünden ölen yahudiler olmuş. bu olay gerçekleşti diye senarist abimiz sanırım, kendini çok ihanete uğramış hissetmiş olabilir, diyorlar. kendisi bir yahudiymiş ya ondan diyorlar.

.yaşlandıkça olayların rengi değişmiş. diyor ki iki milleti birleştirirseniz anlayışınız ve kalbiniz genişler. sonra da buradan ver elini dünya vatandaşlığı. bunu her taraftan kovulup, kabul görmedikten sonra bulmasa yine bir değeri olacak ama adamda ağır bir ikiyüzlülük var gibi duruyor. milliyetçi muhafazakar damarı zaten baki kalmış. amerikada aşağılanan polonyalı olunca da dünya vatandaşlığına geçmiş. böyle bir hikayeye evrildi. bu açıdan da üzüldüm haline. tüm milletlerin şehitleri için anıt yapmayı istemişmiş. polonya'da anıt için heykel yarışması düzenlenmiş ama kaybetmiş. polonyalılar kıskançtır diyor, başkasının yaptığını beğenmez diyor. sen beğeniyor musun dedecim? yok işte mallık yahu.

.vakti zamanında bombalamada bütün eserlerini kaybetmiş. en üzücü kısmı o sanırım. üstelik adam bombalama sırasında mekandaymış, üzerlerini falan kapatmaya çalışıyormuş. enkaz altında iki gün kalmış. aç susuz, bu durumda amerikaya göçmüş. bir taraftan anlaşılabilir de diğer taraftan nasıl vatanseverlik ki bu?

.40 yıldır heykel yapmıyormuş. onun yerine kendini gizli sırları bulmaya adamış. insanların paskalya adasından ortaya çıktığını düşünüyormuş ve tek dil konusuna yeni geldik. buna da protoung demiş. hepsi de birden zermatism demiş. aslında kafa olarak ilginç. adam eski çizimlerden heykellerden ortak bir örüntü aramış, bunları bir sürü kitapta toplayıp, bu keşfi yapmış. tabii kimse rağbet etmemiş. deli gözüyle bakmış.

.polonya'da da eskiden yaptığı baltaklı kartal figürü aşırı sağcıların amblemi olmuş. yahudi karşıtlığı, şusu busu bu şekilde adamların kullanımına gelmiş. amcam da amerika'da dünya vatandaşlığına geçmiş. böyle bir olay yani.

.sonunu da üzücü bağlamışlar. adam karısını evde bırakıyor. neden böyle yapıyor bilmiyorum ama karısı ölüyor. hastalığı falan varmış herhalde. sonra da kendine pek gelemiyor. en son oğlu yerine koyduğu tip, belgeselin de görüntülerinin bir kısmını oluşturan eleman, kendisini kamera karşısına alıyor ve çok uzun çekimler yapıyor. eleman da konuşmayı sevdiğinden, anlatıyor da anlatıyor. bunları görüyoruz. mirası da bu eleman alıyor. böyle de mevzu kapanıyor. arkasından yahudi düşmanı diye konuşmuyorlar, onu tam anlamadıklarından falan bahsediyorlar. küllerini de paskalya adasına savuruyorlar. en azından güzel bir son. adama felç gelip, yemek yemeği reddetmesi de son için çarpıcı diyebilirim.

--- spoiler ---