15 Temmuz 2016

The Century of the Self e04:

Eight People Sipping Wine in Kettering

--- spoiler ---

.politika ile bitirdiler, adamlar yerden göğe haklı ama son bölüm bir hayli sıkıcı geldi. ilk bölümdeki vuruculuk yoktu. işçi partisinin nasıl da tüketici partisi olduğundan falan dem vurdular. yine haklılardır da çok ilgimi çekmedi.

.laf salataları altında vakti zamanında sosyal devlet ile kapitalist devlet arasındaki gidişata göndermeler yapmışlar. belgesel serisinin beğendiği politikacılar da olması garip geldi bana. ha genelleyip hepsini çöpe atarsan kim yönetecek bu devleti? onu da bilemiyorum ama sonuçta büyük şirketler kazanmış, aktif seçmenden, pasif tüketiciye dönmüşler ve sol partiler bile bu değişime ayak uydurmuş, seçim kampanyalarını yapan adamlar reklamcı adamlarmış.

.hedef kitle analistleri gibi bir tip, ilkin ingilterede takılmış. çalıştığı partiye seçimi kaybedeceksiniz demiş. dinlememişler, kaybetmişler. gitmiş bill clinton ile çalışmış. seçimi kazandırmış.

.bu bölümlerdeki vurucu kısım da insanların anketlerde ikiyüzlü davranmaları imiş. adamlar bunlara dikkat edip ona göre planlarını yapıyorlar demek. herkesin kendi menfaatini düşündüğü toplum modeli, belgeselin bitişinde bundan fazlası olabiliriz diyor da hani?

.vergileri artırmayacağını söyleyen, işsizlik yardımı, sağlık yardımı gibi kalemleri nasıl karşılayacakmış? hep bunlar geri tepmiş ve sonunda balık verme, balık tutmayı öğret moduna geçmişler. ingiltere de amerikayı takip etmiş.

.ilk bölümlere göndermelerle de son kısmı bitirdiler. belgeselin anafikrini de böylece toparlamış oldular. demokricity midir nedir? bunun ekseninde bir model öngörmüş. sevgili bernays abimizin izinde ilerlenmiş. büyük şirketlerin çıkarları da böyle gerektirmiş ama insanların hayatlarını kendi ellerine bırakmamışlar. bireysellik adı altında, sanki hayatlarını kontrol ediyorlarmış gibi yapıp onları tüketici olmaya yönlendirmişler. böyle tam şumüllü bir komplo teorisi değil de çalkantılı bir süreci anlattılar.

.beynimizi tüketiyorlar diye bir belgesel yapmak yerine daha gerçekçi bir belgesel yapmış oldular. bu yüzden pek şaşırtıcı sona ulaşmadı ama yine de güzeldi.

.laf arasında tony blairin laflarını erdoğan'ın laflarına çok benzettim. o da ne alakaysa artık, garip geldi.

--- spoiler ---