4 Temmuz 2016

The Century of the Self e01:

Happiness Machines

o kadar eski bir belgesel değil ama pek kaliteli görüntüsü kalmamış. dvd’sini buldum, oradan izleyeyim dedim. demez olaydım. altyazı falan kayıp durdu. on tane arıza çıktı. zaten kalite olarak dvd ile 720p mkv arasında bile dağlar kadar fark var. bir miktar tat kaçırsa da ilk bölüm itibariyle bir acayip belgesel olduğunu söyleyebilirim. tabii bu işleri yine bir tüketim ürünü ile insanlara açıklamak ne derece doğru bilemedim ama izleyip feyz almak mümkün. bir ara insanoğlunu iyi şekillendirmişler ve bizler onların çocuklarıymışız. bunu belgeselle anlamak bir acayip tabii ama şimdi tüketim toplumundaki bireylere demişler bunu, ben şahsen kendimi pek oraya koyamadım. gerisine allah büyük denir.

--- spoiler ---

.olaylar yine freud ile başlıyor. dönüyor dolaşıyor, onun ailesi ile devam ediyor. adam insanlığın bir yerlerini anlamış olmalı ki bu böyle oluyor. kendisinin insanın içinde irrasyonel güçler meselesinden yola çıkarak toplumları şekillendirmenin, bir nevi koyun gütme sanatının icracısı olarak bir yeğeni varmış. amerikada yaşıyor imiş ve tüketim toplumunun fikir babası imiş.

.olayların gelişiminde yavaş yavaş ortaya çıkmış, ilkin kadınların sigara içmemesine yönelik bir örf adet varmış. bunu erkeğin egemenliğini sembolize ettiği düşüncesi ile zamanın popüler kadınlarına kamera önünde sigara içirterek aştırtmış. tabii kadınların da sigara içmesini sigara şirketleri talep etmiş. ne de olsa pazarın %50’si yapıyor imiş.

.daha sonra politikacılardan siyasilere, iş adamlarından, sosyetik tiplere kadar herkeslere elini uzatmış. almanların propaganda olayını halka ilişkiler meselesine çeviren adam imiş. bildiğin yeni bir mecra yaratmış. bunun üzerine meslekler falan var artık. adamın kafa gidik. belgeselde zaten yemiş yerken ve ağzını şapurdatırken dönemi anlatışını izliyoruz ve hayret ediyoruz.

.ardından borsa çökmüş, insanların ihtiyacına göre tüketmesinden sadece arzuladığı için tüketmesine dönüşümü önünde engele neden olmuş. ekonomik krizden yeni bir lider gelmiş. kendisi roosevelt abimiz imiş. insanların pasif tüketici olmadığı aynı zamanda aktif birey oldukları. demokrasinin böyle olduğuna dair görüşleri varmış. tabii bu da başka bir halka ilişkiler çalışması değilse böyle aksettirdiler.

.tabii roosevelt’e karşı iş dünyası birlik olmuş, adam serbest girişimin önüne engel çıkarmış. bazı şeylerin devlet eli ile yapılması ya da düzenlenmesi konusunda girişimleri olmuş. temel fikirler çarpıştığı için bunu böyle aksettirdiler. hem de anlatan freud’un yeğenin kızı, babasının pasif tüketici toplumunda kapitalizmin demokrasi için gerekli olduğu sonucuna varmasına sebep olmuş. bunu da böyle paketlemişler, anlatmışlar. fuarlar falan düzenlemişler, insanların hayallerini falan biçimlendirmişler, bir hayli iş yapmışlar.

.çünkü insan ihtiyacı kadar tüketirse iş adamları aç kalıyor, servet birikmiyor imiş. kapitalist mantığa göre de aktif olarak insanların yönetime katılması kabul görmüyor imiş. pasif tüketiciler olarak tüketebildiği kadar tüketmesi için insanları pek bir yönetmiş. zaten freud’un bu azılı yeğeni insanları tek tek karşısına bile almıyormuş. toplumun düşüncesine girebiliyormuş, adam ilk elden toplum mühendisi gibi, işin kitabını yazmış uygulamış bir tip gibi bir şey.

.neyse avrupada naziler coşmuş, freud kaçmak zorunda kalmış ve sonra ölmüş. kaçması için kızı da yardım etmiş, daha sonra amerikaya falan gelmiş. sonraki bölümlerde bunlara gireceklermiş. insanların içinde vahşi güçlerden korunmak için yine insanların kontrol edilmesi gerektiği fikri, toplumu yönetme meselesi falan filan.

.abimizin adı edward bernays, google'da aratınca halkla ilişkiler danışmanı çıkıyor ama adam halka ilişkiler mesleğini icat eden adam imiş, o yüzden pek enterasan geldi olay.

--- spoiler ---